Şişedeki Cin

Evvel zaman içinde, büyük yoğun bir ormanın kenarında oğluyla beraber yaşayan bir oduncu varmış. Fakir ama çok mutluklarmış. Sam:- Senin bezelye çorban ve ekmeğin çok güzel baba! Dünyanın en iyileri! John:- Ha Ha Haha.. Hadi bakalım doğru yatağa. Sam:- Yarın sınav sonuçlarını alıyoruz. Frank benim birinci olacağımı düşünüyor. Biliyor musun Frank dedi ki… John:- Hadi uyu artık Sam, geç oldu. Frank Sem’in en iyi arkadaşıymış ve birbirlerini severlermiş. O gün Frank her zamankinden mutluymuş. Frank:- Hey Sem! Hadi! John amca en yüksek notun senin aldığını duyunca o kadar çok sevinecek ki.

Sam:- Ha Ha Haha.. Evet biliyorum! Babam gerçekten mutlu olacak. Frank:- Öyleyse neden oyalanıyorsun? Sam:-Şu taşa bak! Bu kadar mükemmel derecedeki yuvarlak bir taşı her gün bulamazsın. Baksana! Frank:- Ha..Ha..Ha… Kulübeye önce varan kazanır! Sam:- Ama bu haksızlık! Frank:- Koş o zaman kaplumbağa! Ha.. Ha.. Haha… John amca bir bakalım bu gün ne oldu? John:- Ne oldu Frank? Sakin olun! Biraz oturun olmaz mı? Frank:- John amca bugün sınav sonuçları açıklandı ve ne oldu biliyor musun?

Sam bütün sınıfın birincisi oldu! John:- Sahi mi? Ah! Oğlum benim! Seninle çok gurur duyuyorum! Sam:- Teşekkür ederim baba. Frank:- Amca, öğretmenler seneye Sam’ i bir üst sınıfa çıkarmayı bile düşünüyorlarmış! Gördün işte! Sam doktor olacak kısa sürede. Sam:- Baba, ne oldu? John:- Sizin karnınız aç olmalı, size biraz ekmek ayırdım masanın üstünde duruyor. Frank:- John amca, ne oldu? Sam:- Söyle bize baba! Lütfen! John:- Özür dilerim oğlum ama artık okulun parasını karşılayamam. Yiyecek ve giyecekle bile zor para yetiştiriyorum.

Seni okula yollamak imkânsız… Frank:- Ben babama sorabilirim belki… Sam:- Teşekkür ederim Frank ama olmaz. Şimdi aklıma geldi ben sana odun keserken yardım edeyim. Böylece birlikte daha çok odun kesebiliriz baba. Buda daha da çok para kazanmamız demek. Kısa sürede okula dönmeme yetecek kadar paramız olabilir. Frank:- Odun mu keseceksin? Sam:- Neden olmasın! Babam kesiyor ya… Frank:- Ama… Sam:- Ben sadece durumdan yararlanmaya çalışıyorum çünkü ben bir şeyleri hızlı öğrenebiliyorum. Aynı okulda öğrendiğim gibi, odun kesmeyi de öğrenebilirim ve beni okula geri yollasın diye babamın daha çok para kazanmasına yardım ederim. Hayır Sam! Odun kesmek zordur.

Ayrıca benim bir tane baltam var. Frank:- Bizim evde iki balta var. Babamdan birini size vermesini isterim ve Sam okula da öğretilen her şeyi sana öğretirim. Böylece okula geri döndüğünde geri kalmamış olursun. Sam:- Evet! Teşekkür ederim Frank! Sen benim en iyi arkadaşımsın. Frank:- Bundan en iyi şekilde yararlanırız. Baltayı getiririm sana. Ertesi gün Sam babasıyla odun kesmek için ormana gitmiş ve öğlene kadar çok çalışmış. John:- Her zaman için yere düşmüş ölü dalları ara evlat. Elimizden geldiğince, iyi ve sağlıklı ağaçları kesmemeliyiz. Sam:- Evet baba! Okulda ağaçlarının da hayatlarının olduğunu öğrendik. O yüzden onlara zara vermemeliyiz.

John:- Ah evlat sen doktor olmak istiyordun ama şimdi burada çalışmak zorundasın. Çok özür dilerim. Sam:- Baba sakın öyle söyleme, hayattan olabildiğince yararlanmalıyız. Bunu birlikte aşacağız. Baba ben doktor olacağım ve insanlara yardım edeceğim. Büyüyünce senin bir daha çalışman gerekmeyecek… John:- Ha… Ha…Haha… Ah evlat… Ben çalışmazsam bütün gün ne yaparım? Seni seviyorum evlat… Hadi bakalım biraz dinlenelim ve yemeğimizi yiyelim. Gel otur yemeğini ye. Sam:- Bak baba ne kadar da güzel bir kuş.

Ve Sam kuşun peşinden koşmuş. John:- Sam… Geri gel! Sam:- Hemen geliyorum baba! John:- Dikkatli ol! Sam o güzel kuşu ormanın içinden takip etmiş. Sam:- Ooo! Neredeyim ben? Uzaklaşmış olmalıyım!

Geri dönme vakti, babam bekliyor olmalı… Sam geri dönerken ormanın derinliklerinde bir ses duymuş yardım edin diye bağırıyormuş. Sam:- Bu da ne? Neredesin! Cin:- Buradayım çalıların orda. Sam:- Geliyorum. Cin:- Buradayım! Bu tarata! Evet! Sam biraz sese doğru yürümüş ve sesin nereden geldiğini bulmuş. O bir şişe içine hapsedilmiş bir cinmiş. Cin:-Çıkar beni hadi! Lütfen! Yardım et bana! Sam:- Zavallıcık! Tabi ki yardım ederim sana. Demiş ve şişenin kapağını açmış. Cin:- Oh! Nihayet özgürüm! Sam:- Kimsin sen? Nesin?

Cin:- Ben o şişenin içine 500 yıl önce kapatılan bir cinim. Bu gün sen beni serbest bıraktın! Dile benden ne dilersen! Sam:- Dilek mi? Cin:- Evet ödülünü. Bana beni serbest bırakacak kişiyi öldürmem söylenmişti… Sam:- Neden? İyiliğin karşılığı o şekilde mi verilir? Cin:- Şey… Eğer akıllıysan ve zekiysen kurtar kendini benden yoksa ölmeye hazırlan! Sam:- Seni serbest bırakmanın ödülünün ölüm olduğunu bilmiyordum bu haksızlık… Cin:- Kötü şans diyelim! Sam:- Şişenin içindekinin sen olduğunu nerden bileyim. Cin:- Az önce sen beni serbest bırakmadın mı?

Sam:- Aynı cin misin yoksa daha büyüğü müsün nerden bilebilirim ki? Dumanların içinden gelip şişedeki ufak cini yemediğin ne malum senin? Ben nerden bileyim? Cin:- Nee! Sam:- Evet, sihirli canlılara güvenemem ben! Öyleyse benden ne yapmamı istiyorsun? Sam:- Hmm… Bir bakalım, bakalım… Eğer şişenin içine geri dönersen senin aynı cin olduğunu anlayabilirim! Cin:- Tamam! Bu çok basit bir şey!

Ve cin şişenin içine tekrar girmiş o anda da Sam şişenin ağzını kapatmış. Cin:- Ne! Hayır! Sam:- Bu kadar acımasız olursan başına bu gelir. Cin:- Gitme! Lütfen gitme! Çıkar beni buradan! Söz sana zarar vermeyeceğim! Sam:- Sana nasıl güveneceğim ki? Cin:- Ben sadece seni deniyordum. Gerçek ödülü almayı hak ediyor musun? Görmek için. Eğer ben kötü olsaydım seni öldürürdüm zaten. Seni dinlemezdim ve kendimi de küçük yapmazdım… Düşünsene! Sam:-Evet! Bu doğru. Cin:- Sana zarar vermeyeceğim, çıkar beni buradan! Sam:- Pekâlâ!

Cin:- Ohhh! Sonunda tekrar özgürüm! Teşekkür ederim! Sam:- Özgürlüğün tadını çıkar! Cin:- Bekle biraz! Ödülünü istemiyor musun? Sam:- Hayır! Teşekkür ederim! Cin:- Ben seni sadece deniyordum…

Al bunu lütfen! Sam:- Nedir bu? Cin:-Bu kumaşı gümüş renkli tarafını bir metala sürtersen o metal gümüş olur… Kırmızı tarafını ise herhangi bir yaraya sürtersen o yara iyileşiverir. Al onu! Unutma onu akıllıca kullan dostum! Ve cin ortadan kaybolur. John:- Nerde bu çocuk? Onu aramaya gitmeliyim… Sam:- Baba! Bak ne buldum!

John:- Sam! Oğlum! Çok korktum! Sam:- Bütün dertlerimiz sona erdi! Eve gidelim de sana anlatayım. John:- Eve mi? Buraya çalışmaya geldik evlat! Sen yorgunsan gidebilirsin… Sam:- Babacım, ben evin yolunu bilmiyorum, gel benimle. Sana ve Frank’e anlatacağım çok şey var. Lütfen! John:- Her şey yolunda mı? Sam:- Eğer benimle gelirsen sana her şeyi anlatabilirim. John:- Ahh! Peki! Yavaş Sam! Geliyorum! Ve o akşam Sam babası ve Frank’e her şeyi anlatmış… Frank:- Test edelim mi? John:- Bu bir zaman kaybı.

Sam:- Bir bıçak aldım! Oluyor! Oluyor! Artık bütün dertlerimiz sona erdi. Başka neye sürtebiliriz acaba? Bu tabağa, şu fincana o çaydanlığa! Bunun sayesinde kaç para kazanabiliriz dersin? Hadi öğrenelim! İki arkadaş gümüşleri satmak için kuyumcuya gitmişler. Kuyumcu:- Bunun gerçekten de çok iyi bir gümüş olduğunu söylemeliyim. Al bakalım. Sam:- Evet. İki arkadaş gümüşleri sattıktan sonra alışveriş yapıp, eve dönmek için yola koyulmuşlar.

John:- Gelin yemek hazır! En sevdiğin bezelye çorbası Sam! Sam:- Baba artık çorba ve ekmek yemek zorunda değiliz. Paranın satın alabildiği şu harika şeylere bakar mısın?  Paranın bu kadar güzel yiyecekler alabildiğini bilmezdim. Frank:- John amca, bu çorba gerçekten de güzelmiş. John:- Teşekkür ederim Frank, ben Sam için korkuyorum. Frank:- Merak etme amca sadece heyecanlandı! John:- Hm umarım çabuk atlatır. Ama Sam o günden sonra daha kaba, mağrur ve kibirli olmuş. Sam:- Bugün neyi gümüşe çevirebilirim, bir bakim! Frank:- Merhaba Sam! Sana kitaplarımı getirdim! Hadi beraber çalışalım. Madem okula geri dönüyorsun, ne işlediğimizi bilsen iyi olur… Sam hiç oralı bile olmamış. Frank:- Sam! Hadi! Okula artık geri dönüyorsun!

Sam:- Okula dönmek mi! Niye? Frank:- Ne demek niye? Sen doktor olmak istiyordun, değil mi? Sam:- Ahh! O sadece para kazanmak içindi. Ama artık sihirli kumaşım olduğu için istediğim kadar para sahibi olabilirim. O yüzden, niye ders çalışım ki? Frank:- Hani insanlara yardım edecektin? Sam:- Onu ben paramla da yapabilirim ve kumaşın öbür ucunun iyileştirme gücüyle de yapabilirim. Günler geçmiş…. Frank:- Sam! Gel herkes bekliyor, oyun oynayalım. Sam:- Hayır, oynamak istemiyorum. Frank bana yardım ette paraları sayalım çok eğleniriz. Frank:- Sam! O kumaşı bulduğundan beri çok değiştin.

Sam:- Bence bu kumaşı bulduktan sonra sen beni kıskanıyorsun! Frank:- Ne? Sam:- Git buradan, kendi başıma sayarım! John:- Sen iyi bir çocuksun Frank. Sam:- Baba! Niye işe gitmek için ısrar ediyorsun? Artık çok fazla paramız var bizim! John:- Ama işe gitmezsem bütün gün ne yapacağım? Sam:- Yanımda dur! Canım sıkılıyor! John:- Niye? Nerde bütün arkadaşların? Anla evlat!

Çalışmak kendi kendisinin ödülüdür. Sam:- Frank! Hey Frank! Bak ne buldum! Oynayalım mı? Frank:- Sen okula gitmiyorsun ama ben gidiyorum… Sam artık Frank’ i özlüyormuş. Hiçbir miktar para onun yokluğunu gideremiyormuş. Sam ne kahkaha, ne neşe, nede eğlenemiyormuş. Merhaba Frank!  Oyun oynayalım mı? Frank:- Benim ödevim var! Sam:- Beraber yaparız olamaz mı? Frank:- Niye artık sayacak paran yok mu senin?

Sam dersini almış. Sam her şeyin para olamadığını anlamış. Hayatta çok daha fazlası varmış. John:- Evlat! Sam:- Baba! Okula yeniden yazılacağım. Merak etme baba, sadece okul masraflarıma yetecek kadar para aldım yanıma. Lütfen bu kumaş sende kalsın baba! Sen haklıydın! Çalışmak kendi kendisinin ödülüdür. Şimdi anlıyorum. John:- Oğlum, seninle gurur duyuyorum. Sam:- Frank! Hey Frank! Özür dilerim Frank! Çok çok özür dilerim! Kötü ve kaba biri oldum ve işe yaramaz.

Frank:- Evet! Gerçekten de kötü kaba ve işe yaramaz olmuştun. Sam:- Ama seninle beraber oyun oynamak ve ders çalışmak çok daha eğlenceliymiş. Kuşların peşinden koşmak, babamla beraber yemek yemek, bir şeyleri gümüşe çevirip para saymaktan çok daha iyi. Beni bağışlar mısın?  Frank:- Eğer okula benden önce varabilirsen! Sam:- Ama bu haksızlık! Frank: Hadi seni kaplumbağa. Ha…Ha…Haha… Ve Frank ile Sam tekrardan arkadaş olmuşlar.

Benzer Masallar